Doğurganlık tartışması sürüyor ! Türkiye’de nüfusun yaşlanması, doğurganlık hızının azalması nedeniyle kadınların doğurganlığa teşvik edilmesi için harekete geçildi.
Kadının daha çok çocuk doğurması için politika üretimine yönelindi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı konuyla ilgili teşvik paketleri oluşturulacağını, doğum izni süresinin artırılacağını açıkladı. Konuyla ilgili olarak Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) ve Türk Tabipleri Birliği Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve Üreme Sağlığı Çalışma Grubu (TTB UDEK Yürütme Kurulu) açıklamada bulundu.
TÜİK Açıkladı : Türkiye’de Doğurganlık Hızı
Açıklamada, “TÜİK’in 2023 yılı için açıkladığı “Toplam Doğurganlık Hızı” verisi ve kadınların en temel hakkı olan “doğurganlıklarına karar verme hakkı” ile ilgili söylemler üzerine aşağıdaki açıklamayı kamuoyunun dikkatine sunarız: Ülkemizde nüfusun yarısını oluşturan kadınların sağlığı, kadının toplum içindeki statüsünü belirleyen eğitim, istihdam, siyasete ve karar mekanizmalarına katılım ile sağlık hizmetlerine erişim durumları gibi faktörlerle yakından ilişkilidir. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2022 yılı verilerine göre, Türkiye kadın-erkek eşitsizliği sıralamasında 146 ülke arasında 124. sırada yer alırken, 2023 yılında 129. sıraya gerilemiştir. Bu durum, kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlik uçurumunun derinleştiğini ve sadece bir yıl içinde sıralamada beş basamak geriye gidildiğini göstermektedir. TÜİK 2023 verilerine göre, okur yazar olmayan kadınların sayısı erkeklerin beş katıdır. Kadınların istihdama katılım oranı %30,4 iken, erkeklerde bu oran %65’tir. Nüfusun yarısını kadınların oluşturduğu ülkemizde, beş milletvekilinden sadece biri kadındır, bu da kadınların karar mekanizmalarına katılımının ne kadar düşük olduğunu göstermektedir. Sağlık hizmetlerine erişim konusunda da endişe verici veriler mevcuttur. Türkiye’de anneler hala önlenebilir nedenlerle ölmektedir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre yüz bin canlı doğumda 12.6 olarak belirtilen anne ölüm oranı, Covid-19 pandemisi sırasında yüz bin canlı doğumda 19’a yükselmiştir. Bu durum, “önlenebilir” olan anne ölümlerinin ortadan kaldırılması için yeterli çaba gösterilmediğini ortaya koymaktadır” denildi.
“Doğurganlık düzenlemesinin temelinde eşitlik bulunduğu unutulmamalıdır”
“1965 yılında çıkarılan ilk Nüfus Planlaması yasasından bu yana, doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerinin anne ve çocuk sağlığının aşısı olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır” şeklinde devam edilen açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Ancak, doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerinin kamu kurumlarında yeterince sunulmadığı ve kadınların bu hizmetlere erişimde zorluk yaşadığı görülmektedir. 2018 TNSA sonuçlarına göre, yüz kadından 12’si istemediği halde gebeliği önleyici yöntemle korunamamaktadır ve bu oran önceki beş yıla göre iki katına çıkmıştır. Doğurganlık düzenlemesine yönelik hizmetlerin, güvenli annelik programının bir parçası olduğu ve temelinde kadın-erkek eşitliği bulunduğu unutulmamalıdır. Ülkede doğum kontrol yöntemlerine erişimde bölgesel, gelir, eğitim ve göçmenlik statülerine bağlı eşitsizlikler mevcuttur. Bu da, eşitsizliklerden olumsuz etkilenen kadınların doğurganlıklarını kontrol edememesine ve istenmeyen gebeliklerin artmasına yol açmaktadır. Doğurganlık düzenlemesi hizmetlerine erişimde yaşanan güçlükler ve bu hizmetlerin özel sektörde sunulması, yoksul kadınlar için ciddi bir eşitsizlik yaratmaktadır. İkinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarında, özellikle son yıllarda toplumda çekince ile bakılan ve yasal olduğu konusunda kafa karışıklığı yaşanan isteyerek düşük (kürtaj) hizmetleri temel bir sağlık hizmeti olarak sunulmalı ve bu konuda toplum bilgilendirilmelidir.”
“Türkiye’nin Nüfusu 2050 Yılına Kadar Azalmayacaktır”
Türkiye’nin nüfusunun 2050 yılına kadar azalmayacağını belirten HASUDER ve TTB UDEK, “Bu süreçte, genç nüfusun ve özellikle kadın istihdamının desteklenmesi ve artırılması gerekmektedir. Kadın-erkek eşitsizliğini ortadan kaldıracak köklü dönüşümler yapılmalı ve somut adımlar atılmalıdır. Özetle, ülkemizde kadınların haklarını kullanabilmeleri için önlerindeki engeller kaldırılmalı ve fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Bu, bir tercih değil, bir gerekliliktir ve devletin anayasal görevidir. Kadınların doğurganlıkları hakkında kendi kararlarını verebilmeleri ve doğurganlık düzenlenmesi hizmetlerine erişebilmeleri için gerekli önlemler alınmalıdır. Kadınların Cumhuriyetle kazandıkları haklardan geri adım atılmasına asla izin verilmemeli ve engellenmelidir” şeklinde açıklamaya son verdi. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)